BASIN AÇIKLAMASI
22 KASIM DİŞHEKİMLİĞİ GÜNÜ ve TOPLUM AĞIZ DİŞ SAĞLIĞI HAFTASI
Basın Açıklaması
22 Kasım 2021, Türkiye'de Bilimsel Dişhekimliğinin 113. Yılı…
Dişçi Mektebi bütçesinin 22 Kasım 1908'de Maarif Nezareti'ne gönderilmesiyle kuruluş sürecinin başladığı Bilimsel Dişhekimliğinin 113. Yılında da, toplum ağız ve diş sağlığı farkındalığının arttırılmasını amaçlayan çeşitli etkinlikler yapıyoruz. Hafta boyunca gerçekleştireceğimiz bu etkinliklerle; koruyucu ve önleyici dişhekimliğinin önemini vurgularken, kamuoyunu bilgilendirmek ve mesleğimizin saygınlığının bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Bilimsel Dişhekimliğinin kuruluşunun yıldönümü olan 22 Kasımlar, 1996 yılından itibaren Sağlık, Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlıklarının oluru ile “Dişhekimliği Günü”, 22 Kasımı içine alan hafta da 'Toplum Ağız Diş Sağlığı Haftası' olarak bütün yurtta kutlanıyor.
Bu yıl 22 Kasım Dişhekimliği Günü’nü, COVID-19 pandemisi, gittikçe derinleşen ekonomik kriz, katlanarak büyüyen mesleki sıkıntıların kıskacında yine gerçek anlamda bir kutlama yapamadan, tüm bu sorunları kamuoyu ile paylaşacağımız bir fırsat olarak kullanıyoruz.
Yıllardır süregelen kronikleşmiş sorunlarımızın yanında pandeminin, ekonomik krizin getirdiği sorunları da bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Mesleki Geleceğimiz ve Saygınlığımız Tehlikede!
Bugün hayatı pahasına cansiperhane görev yapan sağlık çalışanlarına uygulanan ve yürek burkan şiddet maalesef hız kesmeden devam ediyor. Biz dişhekimleri ise her gün yüzlerle ifade edilen can kayıplarının artık olağanlaştığı, kanıksandığı ruh halini yaratan COVID-19 pandemisinin insanlığı hangi olumsuzluklara taşıyacağı bilinmezliği içinde bir kutlama daha yapıyoruz.
COVID-19 salgınının ilk karşılayıcıları, doğaldır ki tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanlarıdır. Ağız ve diş sağlığının genel sağlığın ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeği pandemi döneminde bir kez daha net olarak görüldü, biz dişhekimleri de tüm sağlık çalışanları gibi salgınla en ön safta mücadele ettik ve etmeye devam ediyoruz.
COVID-19’un ülkemizde görülmeye başlamasıyla beraber kamuda çalışan dişhekimleri görev tanımında olmamasına karşın sahada ilk görev alanlardan olmuşlardır. Özellikle evlerde karantinaya alınan vatandaşlarımızın son gördükleri hekimler dişhekimleri olmuştur. Hastalığın yeni olduğu bu dönemlerde filyasyon görevi dışında, bunun hastalığa maruz kalan ve ne yapacağını bilmeyen vatandaşlar için ciddi bir psikolojik destek olduğunu sahada çalışan meslektaşlarımız bildirmişlerdir.
Biz dişhekimleri de diğer sağlık çalışanları gibi özlük hakları yanında, maalesef pandemi döneminin karşımıza çıkardığı yeni sorunlarla yüz yüze kaldık. Evlerimize gidemediğimiz, sevdiklerimize sarılamadığımız, yemek molası vermeden çalıştığımız günleri yaşadık. Halkın sağlık hakkı kesintiye uğramasın, hastalarımız mağdur olmasın diye pandemi koşullarında muayenehanelerimizi kliniklerimizi açıp hizmet vermeye çalıştık. Normal zamanlarda kolayca temin edebildiğimiz kişisel koruyucu ekipmanları bulmakta zorlandığımız günler oldu; mesleğimize bağlılık, yeminimize sadakat ve dayanışma ile o günleri de aştık. Ancak birikmiş sorunlarımızın üzerine yenileri eklenmeye devam etti.
Kamuda çalışan dişhekimleri ve tüm sağlık çalışanları, Mart 2020’den itibaren COVID-19 salgınında daha da artmış bir iş yükü ile karşı karşıya kaldı. Daha fazla hastalandılar, daha fazla öldüler, özveriyle, tüm deneyim ve bilgilerini ortaya koyarak filyasyonda ve görev yerlerinde var güçleriyle çalışmaya devam ettiler.
“‘Hakkınız ödenmez’ dendi ve gerçekten hakkımız ödenmedi, emeklerinin karşılığını vermede alkıştan öteye gidilmedi. Adaletsiz ve çoğunlukla ödenmeyen ek ödeme beyanları ile süreç geçiştirildi. Ek ödeme adaletsizliği çalışma barışını bozmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, ödemeler ne düzgün dağıtıldı ne de adil oldu. Ek ödeme adı altında verilen, geleceğimize hiçbir yansıması olmayan ücretlendirme modeli emek sömürüsünden başka bir şey değildir.
Pandemi hala devam ederken Covid-19 hastalığının, virüsün bulaş yolu olan damlacık saçılmasına doğrudan açık olan meslek grubumuzda ve diğer tüm sağlık çalışanlarında ivedilikle Meslek Hastalığı olarak kabul edilmesini ve Covid-19 yıpranma payının verilmesini talep ediyoruz.
Özelde çalışma alanımızı düzenleyen Ağız ve Diş Sağlığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik’te yapılan değişiklikle meslek dışı sermayenin önü açılmış, merkezler kar amaçlı ticarethanelere dönüşmüş, polikliniklerde gizli ortaklar türemiştir. Meslek dışı girişimciler sınır tanımaz cüretle ve kanunsuzca dişhekimlerini işçileştirmektedirler. Kapitalizmin “Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” ilkesiyle halkın sağlığının zarar görme pahasına, dişhekimlerinin emeğinin ve eğitiminin yok sayılarak meslek dışı şahısların sermayedarlığında kurulan bu çalışma ortamları, dişhekiminin kendi sorumluluğunda ve bağımsız olarak mesleğini icra etmesini engellemektedir. Buna karşın denetlemelerin yapılmaması, caydırıcı cezaların uygulanmaması dişhekimliği alanının ticarileşmesi sürecini hızlandırmaktadır.
Dişhekimliğinde kullanılan cihaz ve malzemelerin ağırlıklı olarak ithal ürünler olması nedeniyle paritenin sürekli TL aleyhinde değişmesiyle hizmet sunumunun güçleşmesi, buna bağlı serbest çalışan meslektaşlarımızın çalışma koşullarını olumsuz etkilemektedir.
Yaklaşık 2 yıldır süre gelen pandemi, üretimde var olan krizi daha da derinleştirmiştir. Ekonomik çözülmeler tüm dünyada ve ülkemizde halkın yaşam standartlarında köklü yıkımlara neden olmuştur. Buna bağlı olarak da kamu ve özelde çalışan dişhekimleri de bu krizden fazlasıyla etkilenmişlerdir. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı, tarafımızdan defalarca gündeme getirilen çözüm önerilerimiz hayata geçirilmelidir.
COVID-19 pandemisinin yaşandığı bu dönemde halkımız ağız diş sağlığı tedavilerinde büyük sıkıntılar yaşamakta ve pandemiye fiziki koşulları itibariyle adeta hazırlıksız yakalanan Dişhekimliği Fakülteleri ve ADSM’lerde yoğun bir hasta birikimi gözlenmektedir. Bunu gidermek için; kamu, üniversite ve serbest çalışan dişhekimlerinin tümünün katılımı sağlanarak, koruyucu dişhekimliği hizmetlerinin yanı sıra ertelenmiş tedavi ihtiyaçları acilen giderilmelidir. Aksi halde toplumdaki ağız diş hastalıkları genel sağlığı da olumsuz etkileyerek kısa sürede altından kalkılamayacak sağlık sorunları ve yüksek ekonomik bedellerle karşı karşıya kalınacaktır.
Toplum Ağız Diş Sağlığı Profili: Önceliğimiz Korucuyu Dişhekimliği!
Prof. Dr. Saadet Gökalp ve arkadaşlarının 2004 yılında Türkiye genelinde 12 yaş grubunda saptadıkları 3 değerindeki DMFT (çürük, kayıp, dolgulu diş sayısı) değeri, 2011 yılında Prof. Dr. İnci Oktay ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da tekrarlanmış, gerek kentte gerekse kırsalda yaşayan 12 yaş çocuklarımızın ağızlarındaki dolgu ile tedavi edilen diş sayısının %6 gibi çok düşük bir oranda olduğu saptanmıştır. 2015 yılında Türkiye Sağlık Araştırmaları sonuçlarına göre 7-14 yaş grubundaki çocuklarda %24.6 ile en fazla ağız-diş sağlığı sorunları görülmekte, bunu %13.8 ile göz hastalıkları ve %9.4 ile de infeksiyon hastalıkları takip etmektedir. Dolayısıyla başta diş çürüğü ve dişeti hastalıkları olmak üzere ağız hastalıkları ülkemizin en yaygın halk sağlığı sorunlarını oluşturmaktadır.
Tüm bu veriler Türkiye’de özellikle çocuklara yönelik koruyucu ağız-diş sağlığı uygulamalarının hiçbir gelişme göstermeden aynen devam ettiğini ve toplum genelinin artan hizmet ulaşım ağına rağmen kent-kırsal fark etmeksizin bu imkândan nitelikli bir şekilde yararlanamadığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Prof. Dr. İnci Oktay ve arkadaşları tarafından 2011 yılında TDB adına yapılan “Ulusal Ağız Diş Sağlığı Durum Analizi” sonuçları; ülkemizde diş çürüğü ve sonuçlarının yaygınlığının nüfusumuzun büyük çoğunluğunu (77 milyon) etkilediğini ortaya koymakta, genç yaş gruplarında kontrol edilebilir düzeylerde olan DMF-T ve DMF-S değerlerinin ileri yaş gruplarında çok daha yüksek düzeylere ulaştığını göstermektedir.
Bu bilimsel veriler nedeniyle TDB olarak; çocukluktan yaşlılığa kadar tüm yaşam sürecinde ağız-diş sağlığının en üst seviyede olması, dolayısıyla da doğal dişlerle ömrün tamamlanabilmesinde dün olduğu gibi bugünde ülkemizde bilimsel koruyucu temelli ağız-diş sağlığı politikalarının yürütülmesi gerektiğini savunmaktayız. Bu amaç doğrultusunda, ülkenin tüm dişhekimlerinden kamu ve özel ayrımı yapılmaksızın faydalanılmalı, tüm dişhekimlerinin iş gücü devreye sokulmalı ve öncelikle çocuklarımızdan başlamak üzere koruyucu ağız-diş sağlığı hizmetlerine Türkiye’nin her yerinde ulaşılabilecek şekildeki ulusal bir politika yürütülmelidir.
TDB her platformda ağız hastalıklarının genel sağlık üzerine olan olumsuz etkilerini, ağız diş sağlığı olmadan genel sağlığın iyi olamayacağını ifade etmektedir. Ülkemizde ilk defa Türk Dişhekimleri Birliği (TDB); Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Dünya Dişhekimleri Birliği (FDI) raporları ile ortaya konan diyabet, kalp damar hastalıkları, üst solunum yolu hastalıkları ve kanser gibi Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ile diş çürüğü ve diş eti hastalıkları gibi ağız hastalıklarının meydana gelme nedenlerinin aynı olduğu konusundaki bilimsel gerçeğe dikkat çeken sağlık meslek örgütü olmuştur. Yukarıda adı geçen bütün hastalıkların ortak risk faktörlerinin başında şekerli yiyecekler gelmekte, bunu takiben tütün ve tütün ürünleri, alkollü ve gazlı içeceklerin tüketimi ile fiziksel aktivitenin yetersizliği yer almaktadır.
Her yıl 36 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olan bu hastalıklar ile diş çürüğü ve dişeti hastalıklarının ortak risk faktörlerine sahip olması, meydana gelen ölümlerin 2/3’sinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülmesi ve DSÖ tarafından bu hastalıklar ile mücadelede gelecek 20 yıl içinde 47 trilyon dolar kümülatif harcama yapılacağının rapor edilmiş olması ülkelerin siyasilerinin ağız-diş sağlığı konusuna daha fazla eğilmelerini kaçınılmaz kılmaktadır. Zira ülke ekonomilerinde artan sağlık harcamaları nedeniyle karşılaşılacak sorunların önüne geçilebilmesinin ve ekonomik anlamda tasarruf sağlanabilmesinin en önde gelen unsuru, tüm sağlık uygulamalarında olduğu gibi ağız-diş sağlığı uygulamalarında da öncelikli olarak koruyucu temelli yaklaşımların benimsenmesi şeklinde olmalıdır.
İnsan gücü Planlaması ve Dişhekimliği Eğitimi
Sağlık hizmetlerinin herkese ve ihtiyaç duyulduğu anda verilebilmesi için, bu hizmetleri yürütecek dişhekimi insan gücünün, çağdaş ağız-diş sağlığı hizmeti ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilgi, beceri ve tutumlarla donatılmış olmasının yanı sıra mevcut ağız-diş sağlığı sorunlarını takım anlayışı içinde çalışarak çözebilecek, evrensel niteliklere ve ülke gerçeklerine göre yetiştirilmesi de gerekmektedir
Genel olarak dişhekimliği fakültelerinde fiziki yetersizliğin ve öğretim üyesi açığının olduğu bilinen bir gerçektir. Bu durum ne yazık ki dişhekimliği fakültelerinin eğitimini ve araştırma faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir. Üniversitelerin birinci ve asli görevi eğitim ve araştırmadır; hâlbuki birçok dişhekimliği fakültesi ne yazık ki ağız ve diş sağlığı merkezi/polikliniği niteliğinde faaliyet göstermektedir. Oysa poliklinik hizmeti, fakültelerin asli görevi değildir. Fakülteler, asli görevi olmadığı halde hasta bakmak ve para kazanmak zorunda bırakılmaktadır. Bu yaklaşım da fakültelerin eğitimini ve verdiği mezunlarının niteliğini olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizdeki dişhekimliği fakültelerinde yaklaşık 46 öğrenciye 1 öğretim üyesi düşerken; AB ülkelerinde bu oran yaklaşık 6-9 civarındadır. Bu nedenle dişhekimliği fakültelerinin alt yapı ve öğretim üyesi ile akademisyen sorunu çözülmeden açılması tamamen durdurulmalı ve yeterli eğitim ve araştırma bütçeleri sağlanarak fakülteler performans kıskacından kurtarılmalı, gerçek görevi olan bilimsel araştırma ve eğitim çalışmalarına yönlendirilmelidir.
Bugün itibarıyla eğitim vermekte olan 89 dişhekimliği fakültesi ülkemizin ağız-diş sağlığı insan gücünü oluşturacak olan dişhekimlerini yetiştirecek yeterli sayıda akademik kadroya sahip değildir. Kuşkusuz dişhekimliği fakültelerimizde verilecek 5 senelik akademik eğitimin mezun dişhekimlerinde ağız doktoru formasyonu oluşturacak içerikte olması şarttır. Tüm bu nedenlerden ötürü dişhekimliği fakültelerimizde verilecek eğitimin, yetkinlik alanlarını tümüyle kapsayacak çekirdek müfredat içerisinde yer almasının YÖK tarafından dikkatle takip edilmesi ve bu müfredatları gerçekleştirecek akademik kadrolar sağlanmadan yeni dişhekimliği fakültelerinin açılmaması gerekmektedir. AB ülkeleri ile Türkiye’nin GSMH ve dişhekimine gitme sıklığını karşılaştırdığımızda; insangücü planlaması konusunda yetkililerin kamu kaynaklarını israf ettikleri görülecektir.
Dişhekimliği fakülteleri ve fakülte kontenjanlarının artışı, genç dişhekimlerinin dişhekimliği yapamamalarına ya da mesleklerinin dışında başka işler yapmak zorunda kalmalarına neden olacaktır.
Dişhekimine başvuru sıklığının Türkiye’ye göre çok yüksek olduğu Avrupa Birliği’ndeki dişhekimi/nüfus oranını (1/1500) baz olarak alınsa bile 2023 yılında bu verilerle hedef tutturulmaktadır. İşsiz, emeği çok ucuzlatılmış ve değersizleştirilmiş dişhekimleri ve çalışma biçiminin tümden işçileşmeye gittiği, piyasa koşullarının hüküm sürdüğü ve dolayısıyla deontolojik ve etik sorunların arttığı bir çalışma ortamı yaratılmaması için, kontenjanların zamana yayılarak 2022 yılından itibaren hızla azaltılmalı hatta “akademik kadro- öğrenci” dengesindeki negatif göstergeyi kaldırabilmek için önümüzdeki 2 eğitim döneminde dişhekimliği fakültelerine öğrenci alınmamalıdır.
Ülkemizin en zor ve en pahalı eğitimini alan gençlerimizin geleceği ucuz işgücü olmak ya da işsiz kalmak olmamalıdır.
Bu konuyla ilgili önemsenmesini ve dikkate alınmasını acilen talep ettiğimiz diğer bir husus ise dişhekimliği fakültelerine alınan öğrenci sayısına (ÖSYM’de ilk 60.000 öğrenci kontenjanı) sınırlamanın belirlenecek kontenjanlarda hayata geçirilmesidir. Tıp ve dişhekimliği genel sağlığın ayrılmaz uygulama alanları olup yetiştirilecek dişhekimlerinin nitelikli eğitim almaları hususunda, alınacak önlemlerin aynen tıp fakültelerinde alınan önlemler gibi değerlendirilmesini toplumun alacağı ağız-diş sağlığı hizmetlerinin üstün nitelikte olmasına imkân sağlayacaktır.
Meslek Örgütümüz;
Sağlıklı bir toplum oluşturmadaki sorumluluk bilinciyle hareket eden dişhekimlerinin kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütü olan Odamız; ülke sağlık politikalarının oluşturulmasına katkı sunarken, dişhekimlerinin topluma vereceği ağız- diş sağlığı hizmetinin en üst düzeyde olabilmesi için mezuniyet sonrası sürekli eğitime de büyük önem vermektedir.
36 yıllık meslek örgütü olarak halkın ağız diş sağlığı ve mesleğin sorunları ve çözümleri konusunda yeterli bilgi ve tecrübemiz ile ulusal ağız diş sağlığı politikalarının oluşmasında katkı yapmaya hazırız.
Biz dişhekimleri: Yüksek enfeksiyon riski, sosyal ve ekonomik sorunlar, değişen çalışma koşulları, mobbing ve bitmeyen şiddetle mücadele ederken topluma karşı sorumluluğumuz ve mesleki yükümlülüğümüz gereği, toplumun ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlendirilmesi, ağız diş sağlığı düzeyinin yükseltilmesi konusunda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Dişhekimlerinin ve dişhekimliği mesleğinin saygınlığını koruyacağız.
Kaybettiğimizde değil, vazgeçtiğimizde yeniliriz. Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!
Emel Eroğlu
BDO Yönetim Kurulu Adına, Başkan