topbar

"SÖYLEYECEK SÖZÜMÜZ VAR" Başlıklı Basın Açıklaması

SÖYLEYECEK SÖZÜMÜZ VAR!
 
Bursa Akademik Odaları Birliği (BAOB), benimsediği “Kentin sakini değil, Sahibi Olma” anlayışı ile Yerel Yönetimlere ve seçimlerine ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmayı bir görev saymakta, bu süreçte, demokratik katılıma açık, çağdaş bir yerel yönetim anlayışı geliştirilmesini tarihsel önemde görmektedir.
 
Akademik Odalarımızın tespitleri ve özellikle TMMOB‘nin uzunca bir süredir değişik kentlerde düzenlediği "Kent Sempozyumları" ve yaptığı çalışmalar göstermiştir ki; yaşadığımız kentler çağdaş toplumlara yakışır biçimde yönetilmemektedir.
 
Geçtiğim dönemde siyasi iktidar tarafından yürütülen serbestleştirme ve özelleştirmeler, kamusal hizmetlerin piyasaya açılarak ticarileştirilmesi, üretimden vazgeçilerek ülke topraklarının dünyanın emlak/rant piyasası haline getirilmesi, güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılması ve kamu idari yapısının bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi yerel yönetimlere ve kentlere doğrudan yansımıştır.
 
Kentler ve yerel yönetimler ülke politikalarının doğrudan uygulama alanıdır. Bu nedenle kentler ve yerel yönetimler siyasetin ve sermayenin de ilgi odağındadır.
 
11 yıllık iktidarında üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren AKP, bugüne dek görülmemiş ölçüde, hiçbir insani, hukuki, ulusal ya da evrensel değer ve kural tanımaksızın ülkeyi, kentleri yağma ve talana açarak yeni rant kaynaklarının yaratılmasını sağlamıştır.
 
Sanayiden eğitim ve sağlığa dek birçok kamu hizmetindeki serbestleştirme, özelleştirme bu çerçevede gerçekleşmiştir. "Yerel Yönetim Reformu" adı altında yapılan düzenlemelerle belediyeler, il özel idareleri, mahalli idareler ve İller Bankası‘nın sunduğu hizmetler piyasaya açılmıştır. Çalışma yaşamını düzenleyen yasalar ile "Personel Rejimi Reformu" da esnek, güvencesiz çalışmayı, taşeronlaşma ve sendikasızlaştırmayı yerleştirmiştir. 
 
Ustalık döneminde, AKP, 2011 yılında çıkardığı yetki yasasıyla Bakanlıkların kapatılması, açılması, birleştirilmesi dahil kamu idarelerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak 20 yasada değişiklik yapma yetkisi almış, parlamentoyu saf dışı bırakarak TBMM‘ye kanun teklifi sunmadan olağanüstü bir yönetim biçimi benimseyerek kamu yönetimini değiştirmiş, kamusal varlıkların yok olmasına yol açacak düzenlemeler ve ülke planlama sisteminde köklü değişiklikler yapmıştır.
 
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa, 3194 sayılı İmar Yasası, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 6107 sayılı İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun‘da değişiklikler yapılmıştır. KHK‘lar dönemi olarak adlandırılacak bu dönemde, kurduğu bakanlığı üzerinden bir ay geçmeden ikiye bölen, bundan bir ay sonra görevlerini yeniden düzenleyen; başka bir KHK ile bir önceki KHK‘yi değiştiren, eklemeler yapan, çıkaran; genel müdürlükleri, kurulları bir bakanlıktan diğerine geçiren AKP, kamu idaresini yapboz tahtasına, siyasetin arenasına çevirmiştir.
 
Yapılan değişikliklerle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na yeni ve olağanüstü yetkiler devredilmiş ve tanınmış, tüm ülkenin tapusunu istediği gibi kullanma yetkisi verilmiştir.
 
Yaşadığımız süreç, hukuka dayalı demokratik bir toplum için olağan değildir, ülkemizde olağan demokrasilerde yeri olmayan tersi bir süreç işlemektedir. Bu düzenlemelerle gerek kurumsal yapısı gerekse görev alanı yeniden belirlenmiş bakanlıklar; su, orman, mera, yaylak, kışlak, tarım alanları gibi doğal kaynaklar ve çevre; planlama, enerji, kültürel varlıklar, bayındırlık, ulaşım gibi ülke topraklarının kullanım kararlarını doğrudan etkileyen sektörlere ilişkin ilgili tüm yasal düzenlemeleri etkisiz hale getiren bir yeniden yapılanma gerçekleştirilmiştir.
 
İnsanca barınma hakkı ve deprem gerçeğinin gerektirdiği yapı denetimi uygulamalarında; tarım, orman, su, mera, kıyılar vb doğal kaynaklarımızın, kentlerin yönetiminde; enerji, gıda ve çevreye ilişkin politika ve stratejilerin belirlenmesi ve uygulanmasında mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının gerektirdiği mesleki denetim ve bilimsel-teknik kriterler devre dışı bırakılmaktadır.
 
Şehir plancılığı hizmetlerinde kamusal fayda anlayışından vazgeçilmiş, serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin aracı haline getirilmiş; rant odaklı projelere teslim edilen kentlerde plansızlık egemen kılınmıştır.
 
Sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli enerji, çevre ve gıda politikalarının benimsendiği ve yerli kaynak kullanımıyla; bağımsızlık, planlama ve kalkınma ile olanaklıdır.
 
Ancak siyasi iktidar, meslek alanları ve sağlıklı kentleşme ile ilgili yasa ve yönetmelik düzenlemelerini Meslek Odalarının önerilerinin aksi doğrultuda yapmaktadır.
 
BAOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılması, sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel çevrelerin üretilmesi ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini öngörmekte; kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gerek olarak görmektedir.
 
Kentlerimizde, barınma, altyapı, ulaşım, enerji, sağlık, eğitim, kültür ve çevre, konularında sorunlar bulunmaktadır. Aynı zamanda, kentlerimiz, deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere de hazırlıklı değildir. Bu durum bugüne kadar izlenen, toplumsal çıkarları göz ardı eden ve insan yaşamını hiçe sayan yerel yönetim politikalarının yetersizliğinin en açık göstergesidir.
 
Özetle; ülkemizde 1980‘den bu yana, kent ve kenti çevreleyen ortamlarında doğal ve kültürel varlıkların yağması artarak sürdürülmüş, ‘yerelleşme‘ aldatmacasıyla sadece yağmayı derinleştirmeye hizmet edilmiştir. Son beş yıllık dönem içerisinde de, izlenen birçok haber ve olaydan, görülen binlerce dava dosyasından anlaşılacağı gibi yerel yönetimler, merkezi vesayet altında birer çıkar tezgahı gibi çalışmaya devam etmiştir. Tüm kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi; planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi son dönemde de birçok yerel yönetimin temel hedefi olmuş, icraatları arasında yerlerini almıştır. Bursa’ da dahil olmak üzere hemen hemen tüm kentlerimizde böylesine “Kent Suçları” işlenmiştir.
 
Tüm uyarılara karşın Bursa’ da işlenen kent suçlarından bazıları;
 
·         Uludağ yapılaşma
·         Doğanbey – Toki
·         Kent Meydanı AVM,i
·         Mudanya yolunda AVM,
·         Yalova yolunda AVM,
·         Myrleia Antik Kenti üzerinde AVM,
·         Tarım Alanlarında Yapılaşma
·         Parklarda Yapılaşma
·         Samanlı Bağlantı Yolu
·         Başköy Mermer Ocakları
·         Eğitim Kampüsleri projesi
·         Yeni Stadyum projesi
·         BESOB Sanayi Sitesi
·         Demirtaştaki Eski Tütün Depoları
·         İnegazi Çimento Fabrikası projesi
·         Yunuseli Kum Ocakları
·         Hamitler Çöp Depolama Alanında Tıbbi Atık Yakma Tesisi
·         KOTİYAK
·         BİAPORT
 
Ancak tüm sorunlara ve olumsuzluklara karşın, demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerin oluşturulması ve çözüm üretilmesi olanaklıdır.
 
Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı olan temel yaklaşım, "toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim" anlayışıdır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.
 
Bu çerçevede 30 Mart’ ta yapılacak yerel seçimlerde kullanılacak her bir OY çok önemlidir.
Bursa Akademik Meslek Odaları Olarak, tüm üyelerimizi ve halkımızı yerel seçimlerde OY kullanmaya davet ediyoruz.
Seçimlerde OYlarımızı kullanırken,  
 
Doğal, kültürel, kentsel, insani, sosyal ve tarihi değerleri hiçe sayan; yaşayanların katılımını reddeden bir anlayışla tüm orman alanlarını, doğal ve arkeolojik varlıkları koruma mevzuatına, insan haklarına, kentli haklarına aykırı olarak ranta açan anlayış(lar)a, 
 
Halkın kamusal hakkı olan doğal ye yeşil alanların parası olanların kullanabildiği alanlar yapılmasına olanak sağlayan anlayış(lar)a, 
 
Hayatı sadece para olarak gören anlayış(lar)a,
 
Halkın anayasal haklarını kullanarak gösteri ve toplanmasına karşı saldıran, vuran,yıkan,yakan, öldüren şiddet anlayışına,  .
 
Halkın onuruna hakaret eden ve Siyaseti bir zenginleşme aracı olarak gören anlayış(lar)a,
 
DUR! demeliyiz.
 
30 Mart hepimiz için görev zamanıdır. Ülkemize ve Kentimize, daha fazla sahip çıkma zamanıdır.
 
 
Yerel yöntimlere ilişkin olarak BURSA Kent Sempozyumu ve Akademik odalarımızın seçim bildirisi kitapçığı adaylara sunulmuştur….
 
Kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz. 17/03/2014
 
 
Saygılarımızla
Bursa Akademik Odalar Birliği Bileşenleri

Arama
Etkinlikler Tümünü göster